Başbakan Gül’ün Millete Sesleniş konuşması

10.02.2003

Sevgili vatandaşlarım, hepinizi sevgi ile, saygı ile selamlıyorum. Bu akşam sizlere samimi, içten bir şekilde hitap etmek için karşınızdayım. Bu akşam gerçekleri bütün açıklığıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli vatandaşlarım,
       Biliyorsunuz, takip ediyorsunuz... Son günlerde önemli gelişmeler yaşanıyor. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler’de, Avrupa’da, Ortadoğu’da toplantılar yapılıyor, çok hayati kararlar alınıyor.
       Bu gelişmeler sadece komşumuz Irak ile ilgili değil, Türkiyemiz ile ilgilidir, bölgemizle ilgilidir, hatta tüm dünya ile ilgilidir.
       Irak, bize ırak değildir. Yani uzak değildir. Komşumuzdur... Toprak bütünlüğüne önem verdiğimiz, tarihi ve kültürel bağlarımız olan bir toplumdur. Orada akrabalarımız vardır, kardeşlerimiz vardır.

 

 Değerli vatandaşlarım,
       Perşembe günü TBMM önemli bir karar aldı. Bu bir savaş kararı değildir. Bu karar, savaşın bizlere zarar vermesini önlemek için alınmış bir karardır. İnisiyatif alarak başlattığımız barış çabalarını daha etkili sürdürmeye imkan ve fırsat hazırlayan bir karardır.
       Biz hala barış ümidimizi koruyoruz. Barış çabalarımızı ısrarla sürdürüyoruz. Çünkü biz barışa inanıyoruz, barışın faydasına inanıyoruz. Kan dökülmesin, gözyaşı akmasın istiyoruz. Samimiyetle istiyoruz.
       Sevgili vatandaşlarım,
       Bu çabalarımız sürerken iki kesimden birbirlerine zıt tepkiler alıyoruz.
       Bir yandan bir takım kişiler, savaşa gözü k apalı destek vermemizi istiyorlar. “Daha ne duruyorsunuz? Geç kalıyorsunuz?” diyorlar. Bu söylediklerinin ülkemiz çıkarlarına yapacağı zararı düşünmüyorlar. Bu kişiler, savaşın milletimize geçmişte verdiği zararları hiç hatırlamıyorlar.
       Diğer yandan da, bizim aktif barış politikamızı anlamayıp, bizi savaş taraftarı gibi göstermeye çalışanlar var.. Bu çevreler önce bizim barış çabalarımızı hafife aldılar.
       Gariptir, aynı kişiler şimdi döndüler, bizim en kötü ihtimal için, ülkemizin çıkarlarını korumak için yaptığımız hazırlıkları savaşa destek olmak gibi göstererek, saptırmaya çalışıyorlar. Bu çevreler sanki barış için yaptığımız hiçbir şey yokmuş gibi kolayca suçlamalarda bulunuyorlar...
       Ama artık herkesin anlaması gereken bir şey var: Gün sorumsuz beyanlarda bulunma günü değil; ülkemizin, milletimizin çıkarları için birleşme günüdür, dayanışma günüdür...
       Oysa biz, Meclis içindeki ve dışındaki tüm partileri her fırsatta bilgilendirdik. Ben Sayın Baykal ile üç kez görüştüm. Bütün partilerle görüştük. Büyük parti, küçük parti demeden, Meclis içinde, Meclis dışında demeden herkesle görüştüm. Olanları anlattım. Olacakları anlattım... Olanca çıplaklığıyla anlattım...
       Bu konuda hep şeffaf olduk, çabalarımızı bütün toplum kesimlerine duyurduk, bilgilendirdik. Basınımıza sürekli bilgi aktardık.
       Değerli vatandaşlarım,
       Hükümetimiz güvenoyu aldıktan sonra yıllardır ülke gündeminin ana maddelerini oluşturan üç önemli dış politika meselesi ile ilgilenmek zorunda kaldı: Avrupa Birliği, Irak ve Kıbrıs. Geçtiğimiz iki ay içinde bu üç mesele etrafında son derece aktif bir diplomatik çaba içinde olduk. Sizler bunları takip ettiniz. Seçimin ertesi gününden başlayarak gece demeden, gündüz demeden yollara koyulduk, uzun mesafeler katettik. Her yerde Türkiye konuşuldu, hem de iyi şeyler konuşuldu. Bunları lütfen hatırlayınız.
       Bunları ülkemiz için yaptık... Sizler için, güzel bir gelecek için yaptık. Şimdi Irak işi her türlü sorunumuzun önüne geçti.
       Değerli vatandaşlarım,
       Hükümetimiz Irak meselesi konusunda üç temel siyasi ilke belirledi. Bunlar üç halkadan oluşuyor:
       Dünyada barışı hakim kılma,
       Bölgede barış ve istikrara katkı
       Türkiye’nin ulusal çıkarlarını gözetmek.
       En geniş halka dünyada barışın sürdürülmesi... Türkiye, bu barış ilkesi çerçevesinde dünyanın bir çok kriz bölgesinde askeriyle, polisiyle barış misyonu üstlendi. Çoğumuzun farkında olmadığı bir gerçek bu. Bugün ülkemiz, Afganistan’dan Angola’ya, Doğu Timor’dan Kosova ve Filistin’e kadar dünya barışına en çok katkı veren ülkelerden birisi...
       Biz barış istiyoruz. Ülkemiz o yüzden dünyanın neresinde ve hangi ülkesinde olursa olsun kitle imha silahlarına karşıdır. Bu açıdan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararını desteklediğimizi ifade ettik. Bu kararın uygulanması konusunda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere ABD ve diğer müttefik ülkelerle temasımızı sürdürüyoruz. Bu işbirliğinin sınırlarını da uluslararası meşruiyet ilkesi olarak belirledik.
       İkinci halka, bölgede barıştır... Bölgede barış ve istikrarı sağlama ilkemiz, dünyada barış ilkemiz ile bir bütünlük oluşturuyor. Dünya barışı, ancak bölgemizdeki barışa katkı sağlıyorsa anlamlıdır. Dünyada barış çabaları bölgede istikrarsızlık doğurmamalıdır.
       Üçüncü halka, ülkemizin bu gelişmelerde barış içinde olmasıdır. Burada temel ilkemiz ulusal çıkarlarımızın korunmasıdır. Milli menfaatlerimiz,dünyada ve bölgemizde barış sağlanırsa gerçekleşir. Ancak bizim dışımızda gelişebilecek olaylar, eğer ülkemizin çıkarlarına yönelik sonuçlar doğuracaksa, bütün alternatifleri gözetmek ve bu alternatiflere hazırlıklı olmak zorundayız.
       Bizim hedefimiz çok açıktır: Öncelikle ve son ana kadar barışçı çözüm.
       Sevgili vatandaşlarım,
       Bu hedefe doğru aynı anda beş kol üzerinden aktif bir barış diplomasisi yürüttük:
       1- ABD ve müttefiklerimiz
       2- Irak
       3- Bölge ülkeleri
       4- Avrupa Birliği
       5- Birleşmiş Milletler
       Bunlardan birincisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana sürdüregeldiğimiz stratejik ortaklık çerçevesinde ABD ile yürütülen temaslardır. Bir taraftan karşılıklı istişareler sürdürülürken, diğer taraftan da muhtemel bir savaşın sonuçlarından duyduğumuz kaygılar her düzeyde Amerikalılara ifade edildi.
       İkinci kol, muhtemel bir savaştan en büyük zararı görecek olan komşu Irak ile yürütülen temaslardır. Irak ile her düzeyde sürekli temas halinde olarak barışçı bir çözüm için katkıda bulunmaya çalıştık.
       Bu temaslarda Irak’ın toprak bütünlüğüne verdiğimiz önemi ve Irak halkının çektiği ızdıraplardan duyduğumuz üzüntüyü samimi bir şekilde vurguladık. Ama öte taraftan Irak’ın uluslararası kamuoyunu ve Birleşmiş Milletler’i ikna edebilmek için daha yoğun çaba sarfetmesi gerektiği konusunda sürekli uyarılarda bulunduk. Saddam Hüseyin’e doğrudan mesaj gönderdik, barış için ciddi çaba göstermesini ısrarla istedik.
       İki taraf nezdinde yürüttüğümüz bu temaslara paralel olarak, üçüncü bir koldan da bölge ülkelerini harekete geçirebilmek için yoğun temaslar, toplantılar ve görüşmeler gerçekleştirdik, halen de bunları sürdürmekteyiz.
       Çok kısa bir süre içinde Suriye, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran’ı ziyaret ettik ve son derece açık ve sıcak görüş alışverişlerinde bulunduk. Bu temaslarda bölge ülkelerinin de aynı kaygıları paylaştığını ve barışçı bir çözümiçin hala fırsat bulunduğuna inandıklarını müşahade ettik.
       Bu çerçevede ortak bir zeminin olduğunu gördükten sonra İstanbul’da yapılan Dışişleri Bakanları toplantısına öncülük ettik. Bu inisiyatif bölge tarihi açısından da bir ilktir. Bu ülkeler Irak meselesi ve bölgenin geleceği konusunda ortak bir çözüm yolu ortaya koydular.
       Bu toplantının sonunda Irak’ın Birleşmiş Milletler ile işbirliğini arttırmasını istedik. Bu vesileyle, Irak’ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması konusundaki kararlılığımızı vurguladık.
       Irak ise, maalesef, bu çabalarımızı önce reddetti. Ancak bugünlerde ufak da olsa Irak tarafında bazı olumlu değişiklikler görüyoruz. Bu bizim barış çabalarımızın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir gelişmedir. Fakat bu küçük adımların mutlaka daha da büyütülmesi gereklidir.
       Bu girişimlerde dördüncü bir koldan da Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeler ile çok yoğun ve önemli temaslarda bulunduk. Pek çok Avrupalı devlet adamı ülkemize geldiler. Türkiye’nin aktif barış politikasına destek verdiler. Bütün bu süreç içinde bir çok Avrupalı yetkili ile sürekli istişarelerde bulunduk. Birkaç defa İngiltere Başbakanı Tony Blair ile görüştük. O da barış çabalarımıza destek veriyor.
       Nihayet beşinci bir koldan da genelde Birleşmiş Milletler, özelde de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ile temas halinde bulunmaya devam ettik. Kofi Annan ile defalarca görüştük.
       Sevgili vatandaşlarım,
       Barış için çok ciddi zaman verdik, bütün dünyayla iletişim kurduk. Bu iletişimi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Türkiye bu çabasıyla herkesin takdirini topladı. İzleyen değil, izlenen devlet olduğunu gösterdi.
       Bütün buçabalarımızı, girişimlerimizi, yaptıklarımızı gören hiç kimse bizim savaş istediğimizi ve savaşa destek verdiğimizi söyleyemez.
       Bir kere daha tekrarlıyorum: Biz bu bölgede bir savaş olmasını asla istemiyoruz. Türkiye’nin bugüne dek yaptığı, tarihteki misyonuna uyarak, barışı bu bölgenin adı yapmaya gayret göstermektir.
       Bu çalışmada devletimizin bütün kurumları görülmemiş bir uyum ve enerjiyle çalışıyorlar. Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz, kamu kurumlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Dışişlerimiz gece-gündüz demeden bu barış çabasına katkı sağladılar, sağlıyorlar. Önümüzdeki bayramda da sizler için çalışmaya devam edecekler. Bu çalışma gelecekteki bayramlarımızı gerçek anlamda bayram yapmak içindir.
       Çok iyi biliyorum. Bu çabalarımız, bu çalışmalarımız, bu arzumuz ta başından berisizlerin de beklediği, desteklediği, istediği şeylerdir.
       Bu çabalarımız bitmemiştir. Barış ışığı var oldukça Türkiye o ışığı güçlendirmeki çin daima her türlü çabayı gösterecektir.
       Doğrusu dünya savaşlarını, Körfez savaşını yaşamış bizler biliyoruz ki, bu bölgedeki hiçbir savaş ne bize, ne komşularımıza, ne de akrabalarımıza hayır getirmemiştir.
       Savaşın ne olduğunu bilenler barış için her yolu, her çareyi, her açık kapıyı değerlendirir. Hükümetimizin bugüne kadar yaptığı ve yapmaya devam edeceği de budur. Aksine beyan ve iddialar ise apaçık bir haksızlıktır.
       Fakat barış da en az savaş kadar somut gerçekler üzerine inşa edilmelidir. Yani barışı getirecek adımları sonuna kadar atmak gerekiyor.
       Sizlerle açık konşumam gerekiyor; bütün bu çabalara rağmen barış ümitlerinin tükendiği bir an da gelebilir.
       Savaşın kaçınılmaz olduğu noktaya kadar hem barış ışığını canlı tutmaya,hem de en kötü ihtimale karşı hazırlıklı olmaya devam edeceğiz.
       Biz komşumuzda yangın çıkmadan o yangını engellemeye çalışıyoruz. Ama yangın çıktığında onu söndürmek için, mahalleye yayılmaması için tedbir almak da lazımdır. Bugün bizim yaptığımız da budur.
       Bugün barışa hizmet için çok gerçekçi olmak gerekiyor. Birinci gerçek, barışı son ana kadar korumada kararlılığımızı,gücümüzü, enerjimizi kullanmaktır.
       İkinci gerçeke ise, sizlerin ve bizlerin istemediği gelişmelere karşı hazırlıklı olmaktır. Ülkemizin ve sizlerin geleceği için asla hafife alamayacağımız bir gerçek te işte budur.
       Irak’taki durum ile ilgili duruşumuz tükenmiş değildir: Tükenene kadar barışı hakim kılmak... Ve barış tükendiğinde de savaşın zararlarından milletimizi korumak.
       İşte bunun için bir yandan çabalarımızı sürdürürken, bir yandan da tedbirlerimizi zamanında alıyoruz. MGK’nun geçen haftaki toplantısında alınan tavsiye kararı bu önemli gerçeği yansıtıyor.
       Yine TBMM Perşembe günü istenmeyen muhtemel gelişmelere karşı Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak üzere bir karar almıştır. Önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak gelişmelere göre, ülkemizin çıkarları ve selameti açısından da yeni tedbirler alınabilir, gerektiğinde bunları da tereddütsüz alacaktır.
       Bunlar savaş izni veren değil, yanıbaşımızdaki gelişmelere hazırlık teşkil eden kararlardır.
       Evet,Irak’taki herhangi bir savaş Türkiye’nin savaşı olmayacaktır. Ama geçmişte olduğu gibi, ülkemizin ekonomisine, devletimizin güvenliğine, milletimizin refahına zarar verenbir durumla da Türkiye’yi başbaşa bırakmayacağız.
       Değerli vatandaşlarım,
       Türkiye bu coğrafyanın yabancısı değildir. Aksine bu coğrafyanın neredeyse bin yıllık sicilini elinde tutan bir güçtür.
       Türkiye bu bölgede savaşı isteyen bir ülke de değildir. Aksine, bölgeye barış, adalet ve uygarlık getirmiş bir tarihin mirasçısıdır.
       Barış çabamız kadar, istenmeyen gelişmelere hazırlık yapmamız da bu büyük mirasın olduğu karar, bugünün gerçeklerinin de bir gereğidir.
       Bu hazırlık, aynı zamanda geleceğin Türkiye’sine hazırlıktır.
       Bu düşüncelerle önümüzdeki kurbanbayramınızı candan tebrikediyorum. Temennim, bu bayramın, barışın bayramı olmasıdır.
       Allah bölgemizde ve dünyamızda barışı tesis etmek için sürdürdüğümüz çabalarımızda bizlere yardımcı olsun.
       Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

 

<<<<<< ANA SAYFA