Değerli
vatandaşlarım,
Perşembe günü TBMM önemli bir karar aldı. Bu bir
savaş kararı değildir. Bu karar, savaşın bizlere zarar vermesini önlemek için
alınmış bir karardır. İnisiyatif alarak başlattığımız barış çabalarını daha
etkili sürdürmeye imkan ve fırsat hazırlayan bir karardır.
Biz hala barış ümidimizi koruyoruz. Barış
çabalarımızı ısrarla sürdürüyoruz. Çünkü biz barışa inanıyoruz, barışın
faydasına inanıyoruz. Kan dökülmesin, gözyaşı akmasın istiyoruz. Samimiyetle
istiyoruz.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu çabalarımız sürerken iki kesimden birbirlerine
zıt tepkiler alıyoruz.
Bir yandan bir takım kişiler, savaşa gözü k apalı
destek vermemizi istiyorlar. “Daha ne duruyorsunuz? Geç kalıyorsunuz?”
diyorlar. Bu söylediklerinin ülkemiz çıkarlarına yapacağı zararı
düşünmüyorlar. Bu kişiler, savaşın milletimize geçmişte verdiği zararları hiç
hatırlamıyorlar.
Diğer yandan da, bizim aktif barış politikamızı
anlamayıp, bizi savaş taraftarı gibi göstermeye çalışanlar var.. Bu çevreler
önce bizim barış çabalarımızı hafife aldılar.
Gariptir, aynı kişiler şimdi döndüler, bizim en
kötü ihtimal için, ülkemizin çıkarlarını korumak için yaptığımız hazırlıkları
savaşa destek olmak gibi göstererek, saptırmaya çalışıyorlar. Bu çevreler
sanki barış için yaptığımız hiçbir şey yokmuş gibi kolayca suçlamalarda
bulunuyorlar...
Ama artık herkesin anlaması gereken bir şey var:
Gün sorumsuz beyanlarda bulunma günü değil; ülkemizin, milletimizin çıkarları
için birleşme günüdür, dayanışma günüdür...
Oysa biz, Meclis içindeki ve dışındaki tüm
partileri her fırsatta bilgilendirdik. Ben Sayın Baykal ile üç kez görüştüm.
Bütün partilerle görüştük. Büyük parti, küçük parti demeden, Meclis içinde,
Meclis dışında demeden herkesle görüştüm. Olanları anlattım. Olacakları
anlattım... Olanca çıplaklığıyla anlattım...
Bu konuda hep şeffaf olduk, çabalarımızı bütün
toplum kesimlerine duyurduk, bilgilendirdik. Basınımıza sürekli bilgi
aktardık.
Değerli vatandaşlarım,
Hükümetimiz güvenoyu aldıktan sonra yıllardır ülke
gündeminin ana maddelerini oluşturan üç önemli dış politika meselesi ile
ilgilenmek zorunda kaldı: Avrupa Birliği, Irak ve Kıbrıs. Geçtiğimiz iki ay
içinde bu üç mesele etrafında son derece aktif bir diplomatik çaba içinde
olduk. Sizler bunları takip ettiniz. Seçimin ertesi gününden başlayarak gece
demeden, gündüz demeden yollara koyulduk, uzun mesafeler katettik. Her yerde
Türkiye konuşuldu, hem de iyi şeyler konuşuldu. Bunları lütfen hatırlayınız.
Bunları ülkemiz için yaptık... Sizler için, güzel
bir gelecek için yaptık. Şimdi Irak işi her türlü sorunumuzun önüne geçti.
Değerli vatandaşlarım,
Hükümetimiz Irak meselesi konusunda üç temel
siyasi ilke belirledi. Bunlar üç halkadan oluşuyor:
Dünyada barışı hakim kılma,
Bölgede barış ve istikrara katkı
Türkiye’nin ulusal çıkarlarını gözetmek.
En geniş halka dünyada barışın sürdürülmesi...
Türkiye, bu barış ilkesi çerçevesinde dünyanın bir çok kriz bölgesinde
askeriyle, polisiyle barış misyonu üstlendi. Çoğumuzun farkında olmadığı bir
gerçek bu. Bugün ülkemiz, Afganistan’dan Angola’ya, Doğu Timor’dan Kosova ve
Filistin’e kadar dünya barışına en çok katkı veren ülkelerden birisi...
Biz barış istiyoruz. Ülkemiz o yüzden dünyanın
neresinde ve hangi ülkesinde olursa olsun kitle imha silahlarına karşıdır. Bu
açıdan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararını
desteklediğimizi ifade ettik. Bu kararın uygulanması konusunda başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere ABD ve diğer müttefik ülkelerle temasımızı
sürdürüyoruz. Bu işbirliğinin sınırlarını da uluslararası meşruiyet ilkesi
olarak belirledik.
İkinci halka, bölgede barıştır... Bölgede barış ve
istikrarı sağlama ilkemiz, dünyada barış ilkemiz ile bir bütünlük
oluşturuyor. Dünya barışı, ancak bölgemizdeki barışa katkı sağlıyorsa
anlamlıdır. Dünyada barış çabaları bölgede istikrarsızlık doğurmamalıdır.
Üçüncü halka, ülkemizin bu gelişmelerde barış
içinde olmasıdır. Burada temel ilkemiz ulusal çıkarlarımızın korunmasıdır.
Milli menfaatlerimiz,dünyada ve bölgemizde barış sağlanırsa gerçekleşir.
Ancak bizim dışımızda gelişebilecek olaylar, eğer ülkemizin çıkarlarına
yönelik sonuçlar doğuracaksa, bütün alternatifleri gözetmek ve bu
alternatiflere hazırlıklı olmak zorundayız.
Bizim hedefimiz çok açıktır: Öncelikle ve son ana
kadar barışçı çözüm.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu hedefe doğru aynı anda beş kol üzerinden aktif
bir barış diplomasisi yürüttük:
1- ABD ve müttefiklerimiz
2- Irak
3- Bölge ülkeleri
4- Avrupa Birliği
5- Birleşmiş Milletler
Bunlardan birincisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu
yana sürdüregeldiğimiz stratejik ortaklık çerçevesinde ABD ile yürütülen
temaslardır. Bir taraftan karşılıklı istişareler sürdürülürken, diğer
taraftan da muhtemel bir savaşın sonuçlarından duyduğumuz kaygılar her
düzeyde Amerikalılara ifade edildi.
İkinci kol, muhtemel bir savaştan en büyük zararı
görecek olan komşu Irak ile yürütülen temaslardır. Irak ile her düzeyde
sürekli temas halinde olarak barışçı bir çözüm için katkıda bulunmaya
çalıştık.
Bu temaslarda Irak’ın toprak bütünlüğüne
verdiğimiz önemi ve Irak halkının çektiği ızdıraplardan duyduğumuz üzüntüyü
samimi bir şekilde vurguladık. Ama öte taraftan Irak’ın uluslararası
kamuoyunu ve Birleşmiş Milletler’i ikna edebilmek için daha yoğun çaba
sarfetmesi gerektiği konusunda sürekli uyarılarda bulunduk. Saddam Hüseyin’e
doğrudan mesaj gönderdik, barış için ciddi çaba göstermesini ısrarla istedik.
İki taraf nezdinde yürüttüğümüz bu temaslara paralel
olarak, üçüncü bir koldan da bölge ülkelerini harekete geçirebilmek için
yoğun temaslar, toplantılar ve görüşmeler gerçekleştirdik, halen de bunları
sürdürmekteyiz.
Çok kısa bir süre içinde Suriye, Mısır, Ürdün,
Suudi Arabistan ve İran’ı ziyaret ettik ve son derece açık ve sıcak görüş
alışverişlerinde bulunduk. Bu temaslarda bölge ülkelerinin de aynı kaygıları
paylaştığını ve barışçı bir çözümiçin hala fırsat bulunduğuna inandıklarını
müşahade ettik.
Bu çerçevede ortak bir zeminin olduğunu gördükten
sonra İstanbul’da yapılan Dışişleri Bakanları toplantısına öncülük ettik. Bu
inisiyatif bölge tarihi açısından da bir ilktir. Bu ülkeler Irak meselesi ve
bölgenin geleceği konusunda ortak bir çözüm yolu ortaya koydular.
Bu toplantının sonunda Irak’ın Birleşmiş Milletler
ile işbirliğini arttırmasını istedik. Bu vesileyle, Irak’ın toprak bütünlüğü
ve ulusal birliğinin korunması konusundaki kararlılığımızı vurguladık.
Irak ise, maalesef, bu çabalarımızı önce reddetti.
Ancak bugünlerde ufak da olsa Irak tarafında bazı olumlu değişiklikler
görüyoruz. Bu bizim barış çabalarımızın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir
gelişmedir. Fakat bu küçük adımların mutlaka daha da büyütülmesi gereklidir.
Bu girişimlerde dördüncü bir koldan da Avrupa
Birliği ve Avrupa ülkeler ile çok yoğun ve önemli temaslarda bulunduk. Pek
çok Avrupalı devlet adamı ülkemize geldiler. Türkiye’nin aktif barış
politikasına destek verdiler. Bütün bu süreç içinde bir çok Avrupalı yetkili
ile sürekli istişarelerde bulunduk. Birkaç defa İngiltere Başbakanı Tony
Blair ile görüştük. O da barış çabalarımıza destek veriyor.
Nihayet beşinci bir koldan da genelde Birleşmiş
Milletler, özelde de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ile temas
halinde bulunmaya devam ettik. Kofi Annan ile defalarca görüştük.
Sevgili vatandaşlarım,
Barış için çok ciddi zaman verdik, bütün dünyayla
iletişim kurduk. Bu iletişimi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Türkiye bu
çabasıyla herkesin takdirini topladı. İzleyen değil, izlenen devlet olduğunu
gösterdi.
Bütün buçabalarımızı, girişimlerimizi,
yaptıklarımızı gören hiç kimse bizim savaş istediğimizi ve savaşa destek
verdiğimizi söyleyemez.
Bir kere daha tekrarlıyorum: Biz bu bölgede bir
savaş olmasını asla istemiyoruz. Türkiye’nin bugüne dek yaptığı, tarihteki
misyonuna uyarak, barışı bu bölgenin adı yapmaya gayret göstermektir.
Bu çalışmada devletimizin bütün kurumları
görülmemiş bir uyum ve enerjiyle çalışıyorlar. Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz,
kamu kurumlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Dışişlerimiz gece-gündüz
demeden bu barış çabasına katkı sağladılar, sağlıyorlar. Önümüzdeki bayramda
da sizler için çalışmaya devam edecekler. Bu çalışma gelecekteki
bayramlarımızı gerçek anlamda bayram yapmak içindir.
Çok iyi biliyorum. Bu çabalarımız, bu
çalışmalarımız, bu arzumuz ta başından berisizlerin de beklediği,
desteklediği, istediği şeylerdir.
Bu çabalarımız bitmemiştir. Barış ışığı var
oldukça Türkiye o ışığı güçlendirmeki çin daima her türlü çabayı
gösterecektir.
Doğrusu dünya savaşlarını, Körfez savaşını yaşamış
bizler biliyoruz ki, bu bölgedeki hiçbir savaş ne bize, ne komşularımıza, ne
de akrabalarımıza hayır getirmemiştir.
Savaşın ne olduğunu bilenler barış için her yolu,
her çareyi, her açık kapıyı değerlendirir. Hükümetimizin bugüne kadar yaptığı
ve yapmaya devam edeceği de budur. Aksine beyan ve iddialar ise apaçık bir
haksızlıktır.
Fakat barış da en az savaş kadar somut gerçekler
üzerine inşa edilmelidir. Yani barışı getirecek adımları sonuna kadar atmak
gerekiyor.
Sizlerle açık konşumam gerekiyor; bütün bu
çabalara rağmen barış ümitlerinin tükendiği bir an da gelebilir.
Savaşın kaçınılmaz olduğu noktaya kadar hem barış
ışığını canlı tutmaya,hem de en kötü ihtimale karşı hazırlıklı olmaya devam
edeceğiz.
Biz komşumuzda yangın çıkmadan o yangını
engellemeye çalışıyoruz. Ama yangın çıktığında onu söndürmek için, mahalleye
yayılmaması için tedbir almak da lazımdır. Bugün bizim yaptığımız da budur.
Bugün barışa hizmet için çok gerçekçi olmak
gerekiyor. Birinci gerçek, barışı son ana kadar korumada
kararlılığımızı,gücümüzü, enerjimizi kullanmaktır.
İkinci gerçeke ise, sizlerin ve bizlerin
istemediği gelişmelere karşı hazırlıklı olmaktır. Ülkemizin ve sizlerin
geleceği için asla hafife alamayacağımız bir gerçek te işte budur.
Irak’taki durum ile ilgili duruşumuz tükenmiş
değildir: Tükenene kadar barışı hakim kılmak... Ve barış tükendiğinde de
savaşın zararlarından milletimizi korumak.
İşte bunun için bir yandan çabalarımızı
sürdürürken, bir yandan da tedbirlerimizi zamanında alıyoruz. MGK’nun geçen
haftaki toplantısında alınan tavsiye kararı bu önemli gerçeği yansıtıyor.
Yine TBMM Perşembe günü istenmeyen muhtemel
gelişmelere karşı Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak üzere bir karar
almıştır. Önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak gelişmelere göre, ülkemizin
çıkarları ve selameti açısından da yeni tedbirler alınabilir, gerektiğinde
bunları da tereddütsüz alacaktır.
Bunlar savaş izni veren değil, yanıbaşımızdaki
gelişmelere hazırlık teşkil eden kararlardır.
Evet,Irak’taki herhangi bir savaş Türkiye’nin
savaşı olmayacaktır. Ama geçmişte olduğu gibi, ülkemizin ekonomisine,
devletimizin güvenliğine, milletimizin refahına zarar verenbir durumla da
Türkiye’yi başbaşa bırakmayacağız.
Değerli vatandaşlarım,
Türkiye bu coğrafyanın yabancısı değildir. Aksine
bu coğrafyanın neredeyse bin yıllık sicilini elinde tutan bir güçtür.
Türkiye bu bölgede savaşı isteyen bir ülke de
değildir. Aksine, bölgeye barış, adalet ve uygarlık getirmiş bir tarihin
mirasçısıdır.
Barış çabamız kadar, istenmeyen gelişmelere
hazırlık yapmamız da bu büyük mirasın olduğu karar, bugünün gerçeklerinin de
bir gereğidir.
Bu hazırlık, aynı zamanda geleceğin Türkiye’sine
hazırlıktır.
Bu düşüncelerle önümüzdeki kurbanbayramınızı
candan tebrikediyorum. Temennim, bu bayramın, barışın bayramı olmasıdır.
Allah bölgemizde ve dünyamızda barışı tesis etmek
için sürdürdüğümüz çabalarımızda bizlere yardımcı olsun.
Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.
<<<<<<
ANA SAYFA
|